İnönüye Öyle Yakışırdıki Kar.!
İnönü'ye öyle yakışırdı ki kar. Çimenler ışıldar, buz tutardı kapalıdaki taraftarlar... Kimse davul çalmaz belki ama Çok davul çalınsın kapalıda Diye yapılmış Siyah beyaz davullar... Alnının ortasında Ciddi bir holigan asabiyeti. Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar, Bu cefa, bu sevdayla bitmezmiş sevmek. Bir takımı sevmekse aşk, o zaman sevmekmiş! (biz bir şeyi delicesine severiz Ama Tanrım neyi?) Kazanın önü çatlak mozaik. Bel kemiğine tehdit. Tahta masalar üstünde Çok sigara içen taraftarlar. Bir daha asla yaşayamayacağı Günleri teğet geçerken Hep onu sevmeyen oyuncuları severek Hep onları sevenlerin gözlerinden Kalabalıklara kaçarak, Karışarak holiganizm ruhundan yalnızlıklara, Soğuk maçlarda çatlamış ellerini Kanyak şişesine dayatmak varken (hep kardeş olacak değiliz ya, Yaşasın Çarşı’nın sevgililiği!) Soyut bir sevdaya beşik kertilmiş olan. Tribünde kartal, Şehirde çapulcu sayılan, Kazan'ın büyük Efesleri Köyiçi’nin sıcak nefesi, Abbasağa’nın soğuk geceleri, Hülasa kente hukuk mukuk okumaya Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş Tribün çocukları. İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar Çimenler ışıldar, Buz tutardı tribündeki taraftarlar... (belki locaya kar seyretmeye çıkar diye Kodamanlar) Çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman “kar da maça gitme” mevzuu Ultra Japonlara yeterince ilginç gelmemiştir. Hiçbir şey kapalı bir stad kadar Hüzünlü gelmez insana İstanbul’da. “yoksa bugün bir maç olmayacak mı” duygusu çöker bütün Beşiktaş’a. Kimse davul çalmaz belki. Belki bu maç hiçbir zaman o kadar fiyakalı olmayacak ama Hiçbir köfte ekmekte, o stad yolundaki üçüncü sınıf tezgâhın Tadını vermeyecek bir daha. Çok daha iyilerini yedim sonra, Bizzat restaurantlarda hatta. Ama hiçbirinde o kadar aç oturmadım sofraya. İnönü’ye Öyle yakışırdı ki kar. Çok yabancı bir soluk duyulur bazı Kendini bilinmez bir kaç beş binin dilinin ıslığından. Anla ki sıkıldı bizim yönetimdeki lavuklar. Öyle deme! Beşiktaş'ı sevmeyene bir zulümdür! Bu kadar insanın neden Beşiktaş'ı sevdiğini anlamadan, Beşiktaş’ta yaşamak. Yollarına hep sevdiğimiz futbolcuların (Pascal Nouma) adlarını vermediler ama biz her duvara Bilvesile onların adını yazarak yaşadık. Siyah ve Beyazdan bir dünya. Yaşadıkça yaşanılası gelen O tuhaf meşale kokusunda! İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar Çimenler ışıldar... Bir simitten bir sürü karın doyuran, Maç anında kapalıda bağıran, Bağırarak karnı doyan, doydukça bağıran. Rakıyı bol sulu içen! Dokunmasın diye değil! Çabuk bitmesin Hasbi’nin tekel rakısı. Hep çarşaflara bakarak, Hep çarşaflardan hayata bakarak. Hem Bob Marley'i hem Erkin Koray'ı Aynı anda sevmeyi başararak, Çarşı’nın eski pankartlardan yaptığı pankartları çok beğenmeyerek ama Yine de bu tasarrufunu takdir ederek. Boynu hep siyah beyaz bir atkının içinde saklıyken, Hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi Yürüyen... Taraftarlar. İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar Çimenler ışıldar, Buz tutardı kapalıdaki taraftarlar... Biz, şimdi sabah erkenden kapalı bir kuruyemişçi Dükkânının -ki bütün plan Kazan’ın yanında Tuzsuz ay çekirdeği çitleyip Yanı sıra alkol içmektir- Kötü ışıklandırılmış vitrininden umutsuzca içeri bakan, Kimliği gereğinden fazla sorgulanmış, Merhabadan çok “çıkar ulan kimliğini” denmiş, —yani sistem kendi verdiği kimliği Zırt pırt geri istemektedir- Oturduğu semt yüzünden Doğuştan kavgacı zannedilen ama Pek çoğu kavgadan nefret eden Kavgacı, esmer, cesur, korkak Çoğu fanatik çoğu holigan çocuklardık... İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar Çimenler ışıldar, Ha sonra belki Çarşı’da ki ağabeylerinin aklına, Hiçbir şairin aklına gelmeyecek —çünkü hiç bir şair Beşiktaş’ı O'nlar kadar sevemeyecek -bir şiir islenir: Kar altındadır varoşlar hasretim, nazlıdır Beşiktaş..... Ağabeyler! Yine siz bilirsiniz ama Hangi maçtan sonra bir Beşiktaşlı ölmüşse İşte o, en netameli aydır bence. İnönü’ye öyle yakışırdı ki kar Çimenler ışıldar, Taraftarlar... Şimdi ve sonra ne zaman semtime kar yağsa Elim gönlüm, çocukluğum buz tutar...

|